Geçmişe dönüp baktığınızda, Bodrum’un tarihi sizi 7000 yıllık uzun bir yolculuğa çıkarır. Mitolojinin ve antik dünyanın sihirli öyküleri etrafınızı sarıverir.
Tarihin babası olarak bilinen, M.Ö. 484 yılında Bodrum’da doğmuş olan Heredot’a göre Bodrum, Dorlar tarafından kurulmuştur. Heredot’un “sonsuz mavilikler cenneti” olarak tanımladığı Bodrum’un o günkü adı Halikarnassos’tur. Bölge Dorlar haricinde Leleg, Karia, Pers, Helen, Roma, Bizans ve Osmanlı gibi farklı ve çok sayıda kültür ve uygarlıkların izlerini taşır. Heredot’un yanı sıra tarihin ilk kadın amirali 1. Artemisia da Bodrum’dan çıkmış önemli bir şahsiyettir ki birçoğumuz onu “300 Spartalı 2” filminde Eva Green’in oynadığı karakterden hatırlayabilir.
Dünyanın 7 Harikası’ndan biri de Bodrum’da
Tarihte ve günümüzde Bodrum’u eşsiz yapan özelliklerden biri de Dünyanın 7 Harikası’ndan biri olan Mausoleion’a (Halikarnas Mozolesi) ev sahipliği yapmasıdır. Günümüzde anıtmezar anlamına gelen “mozole” kelimesinin kökeni de bu eşsiz yapının ta kendisidir. Yaşadığı dönemde Halikarnassasos’u zengin ve güçlü bir şehir yapan Kral Mausolos adına karısı ve kız kardeşi Artemisia tarafından bu anıt mezardan geriye sadece bazı parçalar kalmıştır ki onlar da Bodrum’un içinde ziyaretçilerini beklemektedir. Tepecik, Turgut Reis Cd. No:93 adresinde yer alan bu müthiş eserin kalıntılarını görebilirsiniz. Mausoleion’dan kalan kalıntıların bir kısmı da Bodrum Kalesi’nin inşasında kullanıldığı tahmin edilmektedir.
M.Ö. 4. yüzyılda Pers İmparatorluğu tarafından ele geçirilen Bodrum, daha sonra Büyük İskender tarafından işgal edilmiştir. M.Ö. 192’de Romalıların, M.S. 395 yılında Bizanslıların, 11. yüzyılda da Türklerin eline geçmiştir. 1415 yılında Rodos Şövalyeleri bu bölgeyi elinde tutmuş, Fatih Sultan Mehmed’in küçük oğlu Cem Sultan ağabeyi II. Beyazıd’dan kaçarak bir süreliğine bu bölgeye sığınmış, hatta rivayete göre Bodrum kalesinde kalmıştır.
Roma döneminde de önemli bir liman kenti olarak kullanılan Bodrum Bizans İmparatorluğu döneminde de önemini korunuştur.
Bodrum’un yeniden doğuşu!
1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde Bodrum tekrar Osmanlı İmparatorluğu’na katılır. Ondan sonraki 500 yıl ise Bodrum biraz unutulan bir yere dönüşür. Halkı balıkçılık, süngercilik ve tarım ile geçinir. 1928’e kadar karayolu ile ulaşmak mümkün olmaz. 1928 yılında Milas üzerinden yol açılsa da, uzun yıllar ulaşım sadece deniz üzerinden sağlanır. 1923 yılında gerçekleşen mübadele ile bu ile bölgede yaşayan 5000 Rum ayrılır, onların yerine Girit’ten gelen Türkler yerleşir. Bu Türkler Bodrum’a balıkçılığı, süngerciliği öğretir. Civar köylerden katır ya da develerle getirilen incir, badem, tütün, üzüm gibi ürünler gemilerle İzmir’e gönderilir.
Dünyanın en güzel denizine ve doğasına ev sahipliği yapan bu küçük kasaba, tüm bu gelişmelere rağmen gerçek anlamda bir sürgün yeri olmaya devam eder. 1925 yılında buraya sürgün edilen ve Halikarnas Balıkçısı olarak ünlenen Cevat Şakir Kabaağaçlı sayesinde Bodrum tekrar hatırlanır. Sürgün edildiği bu kasabayı, cezasının bitmesinden sonra bırakamayan 25 yıl daha yaşayan, Halikarnas Balıkçısı, yazdığı yazılar ve kitaplarla Bodrum’un Türk entelektüelleri tarafından keşfedilmesini sağlar. Hatta tekne gezileri düzenleyip rehberlik yaparak Mavi Yolculuk akımını başlatır. Mavi Yolculuk’un isim babası ise bu gezilerden birine katılan ünlü yazar Sabahattin Eyüboğlu’dur. Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Azra Erhat, Selim İleri gibi isimlerin yanı sıra70’li yıllarda Zeki Müren, Müzeyyen Senar gibi ünlü sanatçılar Bodrum’un tanınmasında büyük rol oynar.